|
|
 |
Mahkeme kararı uygulanmamıştıreksik uygulama
mahkeme kararını tesirsiz bırakmahttp://www.memurlar.net/haber/142989/Okul müdürü mahkeme kararının uygulanmadığı gerekçesiyle manevi tazminat davası açar. Dava sonuçlanmış olup, mahkeme kaymakamlığın 500 TL maneviz tazminat ödemesi gerektiğine karar vermiştir.
mahkeme kararlarınında isabet bulunup bulunmadığı, doğru veya yanlış olduğu hususunda idarelere değerlendirme yapma ve yanlış bulunduğu takdirde aksi yönde işlem yapma hakkı tanınmamış olup, davanın taraflarca isabetli olmadığı düşünülen kararlara karşı ancak üst mahkemelerde temyiz veya itiraz etme hakkı bulunmaktadır. Yoksa kararların değerlendirilip beğenilmediği takdirde uygulanmaması gibi bir durum Anayasa'da yerini bulan kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturacaktır.
Bu açıklamalara göre, davalı idarce, doğru olmadığı düşünülen kararın uygulanması ve aynı zamanda temyiz talebiyle Danıştay'a başvurulması gerekmektedir. (Nitekim sözkonusu mahkeme kararı temyiz edilmiş ve anıştay tarafından bozulmuştur).Temyiz incelemesi ve ardından mahkemece verilecek kararın kesinleşmesinden sonra idare lehine kesin hüküm oluşturulması halinde idarece yeniden işlem yapılabilecektir. Bunun dışında karar temyiz edilmiş olsa bile, mahkemece verilen karar aksine işlem tesis edilmesi mümkün değildir.
İncelenen uyuşmazlıkta, davalı idarece, mahkeme kararının uygulamadıgı, karann aksine işlem yapıldığı açık olduğundan hizmet kusuru bulunan davalı idarenin davacıya manevi tazminat ödemesi, gerekmektedir.
http://www.ankarabarosu.org.tr/Dosyalar/yie/EZIYET.pdf
İdari Yargı Kararlarının (yürütmenin durdurulması ve işlemin iptali) uygulanmaması eyleminden anlaşılması gereken olgular yönünden gerek doktrin ve gerekse uygulama, tanımlamada kullanılan sözcük farklılıkları (örneğin, “şekli uygulama”ya Sayın Turgut CANDAN haklı olarak “muvazaalı uygulama” demektedir) hariç, görüş birliği içindedir. İdari Yargı Kararlarının uygulanmaması olarak ortaya çıkan tüm bu durumlar, kararı uygulaması gerekip de uygulamayanlar yönünden (hukuki ve cezai) sorumluluğa sebep olmaktadır. Bunlar “… a- Hiç uygulamama: idarenin yargı kararına göre yapması gereken işlem ve eylemleri hiç yapmaması halinde bu halin gerçekleştiği kabul edilir. Örneğin görevden alınma işleminin iptal edilmesine karşın ilgilinin göreve başlatılmaması, / bGeç uygulama: Bu halde karar uygulanmıştır. Ancak makul süre veya azami süre aşılmıştır7. / cEksik uygulama: Bu halde eksik uygulanan kısım yönünden kararın uygulanmaması hali oluşur. / dHatalı uygulama: Bu halde idare kararı uygulamakta ancak bilmeden hatalı davranmaktadır. Hesap hatası yapılarak eksik ödeme yapılması gibi. İdarenin hatasını düzeltmemesi halinde kararı uygulamamaktan dolayı sorumlu olur. / e- Şekli uygulama: Bu halde idare önce makul sürede karar gereklerini yerine getirir, hemen arkasından bu kararı etkisiz kılacak işlem ve eylemlerde bulunur. Özellikle kamu görevlilerinin görevden alınma işleminin iptali kararı üzerine önce eski görevine iade edilmesi ve çok kısa bir süre sonra haklı neden olmaksızın görevden alınması işlemlerinde Danıştay, uygulamanın biçimsel bir nitelik taşıdığını, bunun Anayasanın 2., 138. maddeleri ile IYUK 28. maddesine aykırı olduğuna karar vermektedir.”9 olarak sayılmakta ve tanımlanmaktadır.
8 “... Yargı kararı gereğince uygun işlem tesis edilmekle beraber, kısa bir süre sonra tesis edilen bir başka işlemle yargı kararı gereğinin ve bu doğrultuda tesis edilen işlemin ortadan kaldırılması, biçimsel uygulama olarak adlandırılmaktadır. Oysa yargı kararlarının uygulanması, bir formalitenin yerine getirilmesi demek değildir. Bu tür uygulamalar, yargı kararını anlamsız kılmaya, onu yok saymaya yöneliktirler. Şekil olarak ortada bir işlem mevcut olmakla birlikte, bu işlem aslında ‘hiç uygulamama’nın değişik bir görüntüsü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kararın biçimsel uygulanması, hukuka aykırılığının saptanması nedeniyle iptal edilen işlemin yürürlüğünü sağlayacak bir yöntem olarak kullanılmaktadır (...)” Evren ALTAY, İdari Yargı Kararlarının Uygulanmamasından Doğan Uyuşmazlıklar, s.187, Turhan Kitabevi, 2004/Ankara
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125. maddesinin 1. fıkrası: ‘İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.’ kuralını, 138. maddesinin son fıkrası: ‘Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.’ buyurucu kuralını, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 28. maddesinin 1. fıkrası ise: ‘Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.’ buyurucu kuralını getirmişlerdir. Tüm bu kurallar, yargı kararlarının etkinliğini sağlamayı, keyfiliği önlemeyi, bu suretle de hukukun üstünlüğü kavramının hayata geçirilmesini ve devletin temeli olan adaletin sağlanmasını amaçlayan kurallardır.
Gerçekleştirilen idari tasarruflarda, objektiflik, sebep, konu, amaca uygunluk ve tarafsızlık gibi bir takım ölçütlere uyulması durumunda, bunların hukuka uygun sayılması mümkündür. Oysa sanığın işlemi, yargı kararı ile görevine iade edilen katılanı bu görevden alabilmek için yapılan yasadışı, ısrarlı, keyfi bir uygulama niteliğinde olup, yasal düzenlemelere aykırı düşmekte ve ‘mahkemelerce verilen kararların idarece uygulanmasında gecikmelere neden olunamayacağı, uygulanmasının reddedilemeyeceği ya da uygulanmış görünümü verilerek etkisiz hale getirilemeyeceği’ temel kuralını ihlal etmektedir. Bu yöndeki bir ihlalin, uygulayıcı memurun dayanacağı herhangi bir saikle hukuka uygunluğa dönüştürülmesi ve suç olmaktan çıkarılması olanağı bulunmamaktadır.
Unutulmamalıdır ki yargı karar ve hükümleri tartışılsa bile, uygulanması geciktirilemez hukuki gerçeklerdendir. Yöntemince ve bir başka yargı kararıyla kaldırılmadıkça sonuç yaratma etkinliğini sürdürecektir. (…)” (YCGK., 26.9.2006 T., E:2006/4-164, K:2006/201)20 olarak açıklanmıştır.
Başka bir anlatımla, İdari Yargı Kararlarının uygulanmaması bağlamında ortaya çıkan “hiç uygulamama”, “şekli-muvazaalı uygulama”, “etkisizleştirme” fiilleri, “insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir muamele” (AY md. 17) bağlamında, aynı zamanda eziyet suçunu da oluşturmakta, bu suretle kişinin “kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetler”inden (AY md.12) olan hak arama hürriyeti, hukuki güvenlik hakkı, “maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkı” (AY md. 17) ihlal edilmekte, kişinin iç huzuru bozulmakta, şerefi ve toplumda / iş ortamında edindiği saygınlığı zedelenmektedir21 denilebilecektir.
8.2. İdari Yargı Kararlarının “geciktirilmeksizin uygulanması” zorunluluğu Anayasanın 138. maddesinde hüküm altına alınmış, Anayasanın 138. maddesi hükmünün, diğer organların yanında “kişiler” yönünden de bağlayıcı olduğu hususu Anayasanın 11. maddesiyle buyurucu düzeyde hüküm altına alınmıştır.
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_345.htm
C - YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan “Yasama ve yürütme organlarıyla idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükümle beraber 2577 sayılı İYUK’un 28/1. maddesindeki “Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz (30) günü geçemez” hükmü idareye; “derhal” ve “aynen” uygulama yükümlülüğü getirmiştir. Anayasa’nın 138. maddesinde yer aldığı gibi, idare, yargı kararları üzerinde değişiklik yapmak ve bunları istedikleri gibi uygulamak serbestisine sahip değildir. Bilindiği gibi yargı organları, idarenin yerine geçip idari işlem tesis edecek şekilde karar vermezler. Yalnızca idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunu denetlerler. İdare, bu işlem ve eylemlerin yargı kararıyla ortadan kaldırılması durumunda yeniden hukuka uygun olan idari işlem ve eylemlere ilişkin düzenleme yapmak ve bunları yerine getirmek zorundadır. Bu ise hukuk devletinin ve erkler ayrılığının zaruri bir neticesidir. Çoğu zaman idarenin yargı kararlarını yerine getirmesi bir işlem tesisi veya eylemi ile mümkün olabilmektedir. Örneğin; görevinden alınan kamu görevlisine eski unvanını iade etmek veya iptal edilen bir vergi için fazla vergi vermiş olanlara fazlayı iade etmek şeklinde olabilir. İdarenin yargı kararlarını yerine getirmemesi, hiç uygulamama veya gereği gibi uygulamama şeklinde olabilir. Yani idarenin kararı hiç uygulamadığı veya gereği gibi uygulamadığı her iki halde de idarenin sorumluluğuna gidilir.
1. HİÇ UYGULAMAMA İdarenin yargı kararlarına kayıtsız kalması, hiçbir eylem ve işlemde bulunmaması halidir. Yargı kararlarının uygulanması için gerekli olan işlemlerin yapılmayıp idarenin hareketsiz kalması, uygulamamanın en tipik örneğidir. Ruhsatları iptal olunan yapıların imar mevzuatına uygun hale getirilmemesi, otuz günlük süre geçtiği halde görevine başlatılması gereken memurun görevine başlatılmaması gibi durumlar hiç uygulamamaya örnek olarak gösterilebilir (14).
2. GEREĞİ GİBİ UYGULAMAMA Yargı kararlarının hiç uygulanmamasından farklı olarak idare hareketsiz kalmamakta, yargı kararları doğrultusunda bir işlem tesis etmekte veya eylemde bulunmaktadır. Ancak idarenin tesis ettiği işlemler, kararı gereğince yerine getirmediği gibi, ulaşılmak istenen hukuksal koruma ve menfaati bertaraf edecek, ihlale uğratacak niteliktedir. “…yargı yerlerince verilen kararların, ilgili mercilerce uygulanması asıl olup, bu yoldaki hukuki işlemlerinde yine aynı merciler tarafından hukuk kuralları çerçevesinde yapılması hukuka bağlı devlet ilkesinin bir gereğidir.”(15) Gereği gibi uygulamama çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bunları; geç uygulama, noksan uygulama ve biçimsel uygulama başlığı altında inceleyeceğiz.
a. GEÇ UYGULAMA İYUK 28/1. maddesine göre; idare, gecikmeksizin yargı kararlarına uygun olarak işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecburdur. Gecikmeksizin tümcesinden anlaşılması gereken “makul süre” dir. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz (30) günü geçemez. İptal kararı hukuki sonuçlarını taraflara tebliğinden itibaren doğurmaktadır ( Danıştay 5. Dairesi 11.11.1998 tarih 1997/354E. ve 1998/2626K.). Tebliğ hususunda esas alınacak olan tarih, idarenin genel evrak kayıt tarihidir. Bunun dışına çıkarak kararı uygulamaya yetkili memura tebliğ şartı aramak uygulamada büyük problemler doğuracaktır. İdarenin yargı kararlarını uygulama zorunluluğu kararın kendisine ulaşmasıyla başlar ve idare kararın ulaşmasından sonra makul bir süre içerisinde kararın gereğini yapmak zorundadır. İYUK 28/1. maddesinde belirtilen otuz (30) günlük süre; idarenin gerekli işlem ve eylemleri yapması için lazım olan azami süredir. Yoksa idareye tanınmış, idarenin serbest tasarruf edebileceği bir süre değildir. Kararın ne zaman uygulandığı konusu uygulamada problem oluşturabilecek gibi görünse de; yasada önemli olan, kararın uygulanması için gerekli işlemlerin başladığı tarih değildir. Otuz günlük süre içinde yapılan işlem ve eylemler kararın zamanında uygulandığı anlamına gelmez. Örneğin; görevine iade edilmesi gereken bir kamu görevlisi için, kararın tebliğinden itibaren otuz günlük süre içinde işlem yapıldığı ama işlemlerin başkaca sebeplerden dolayı yetişmediği bahanesi ile sorumluluktan kurtulunulamaz. Zira, görevlinin görevine otuz içinde iadesi sağlanamamıştır, dolayısıyla idare bu tarihe kadar geçen sürede oluşan zararlardan (maddi, manevi zarar, gecikme faizi, vs.) sorumludur.
b. EKSİK UYGULAMA İdarenin yargı kararlarını uygulamama hallerinden biride eksik uygulama halidir. İdare yargı kararını uygulamada kararın tam olarak uygulanması için gerekli olan işlemleri eksik tesis eder. Danıştay 5. Dairesi, şube müdürlüğünden alınan davacının açmış olduğu davada yürütmenin durdurulması kararına uygun olarak göreve iade kararı vermiştir. Bu karar doğrultusunda aynı dönemde on altı (16) şube müdürünün on beşi (15) ile hizmet sözleşmesi yenilendiği halde davacı ile hizmet sözleşmesi yenilenmemiştir. Böylece göreve iade sağlanarak yargı kararı uygulanmış, sözleşmenin diğer şube müdürleriyle beraber yenilenmeyerek karar uygulanması eksik kalmıştır.
c. BİÇİMSEL UYGULAMA Aynı zamanda muvazaalı uygulamada denilen biçimsel uygulamamada da; idare, yargı kararını süresi içinde icaplarına göre işlem tesis etmektedir. Ancak kısa süre içinde, tesis ettiği işlemi ortadan kaldırarak, uygulama halini bir formaliteden öteye geçirmemektedir. Hukuka aykırılığı sebebiyle ortadan kaldırılan işlem veya eylemin bu şekilde biçimsel olarak yapıp tekrar eski durumuna getirilmesi idarenin sorumluluğunun doğmasına engel değildir. Konuyu en iyi “İptal kararı üzerine görevine başlatılıp üç(3) gün sonra görevden alınan davacı hakkındaki karar uygulanmış sayılmaz” şeklindeki Danıştay 5. Dairesi’nin 26.11.1987 tarih 1986/183E. ve 1987/1659K. sayılı kararı anlatmaktadır. Karardan anlaşıldığı gibi; bu tür uygulamaların yerine getirme sayılmayıp Anayasa’nın 2. ve 138. maddelerine de aykırı olduğu açıktır. Bu yüzden idarenin tazmin sorumluluğuna gidilebilir.
http://oral.av.tr/dosyalar/idari_yargi_kararlarinin_uygulanmasi.pdfhttp://www.msb.gov.tr/ayim/Ayim_makale_detay.asp?IDNO=70Bir yargı kararında yer alması zorunlu olan gerekçe bölümü hüküm fıkrası gibi kararın esaslı bir unsurunu oluşturmaktadır ve hüküm fıkrası, karar gerekçesi ile bir anlam kazanmaktadır. Dolayısıyla, yargı kararının uygulanması, karar gerekçesinin gözetilmesini zorunlu kılmaktadır.
http://oral.av.tr/dosyalar/idari_yargi_kararlarinin_uygulanmasi.pdf İptal ve yürütmenin durdurulması kararları
Devletin bütün organlarını bağladığı için yürütme organı da bu kararlara uymak, bu kararları aynen ve
tamamen yerine getirmek zorundadır. Bu zorunluluk Hukuk Devleti ilkesinin tabi bir sonucu olduğu
kadar, Anayasamızın 138'nci maddesinin de bir gereği ve sonucudur.1 ASLAN Zehreddin, İdari Yargı'da Yürütmenin Durdurulması, İstanbul: Alfa Basım,1994, sahife 122
ASLAN Zehreddin, İdari Yargı'da Yürütmenin Durdurulması, İstanbul: Alfa Basım,1994, sahife 122
İdari işlemdeki hukuka aykırılığın yargı organınca saptanması halinde verilen karar; işlemin
iptalidir. Danıştay içtihatlarıyla ortaya konduğu üzere iptal kararlarının iki önemli sonucu vardır. Biri,
kararın idari işlemi tesis edildiği andan itibaren ortadan kaldırması, işlem hiç yapılmamış gibi bir sonuç
doğurmasıdır. Diğeri ise kararın iptal edilen işlem yerine geçmemesi ve idarenin karar gereğince yeni bir
işlem yapmak zorunda kalmasıdır. İdare Hukukunun genel ilkelerine göre idare yargı merciinin vermiş
olduğu iptal kararı, idari işlemin yerine geçmez, onu tesis edildiği tarihten itibaren ortadan kaldırır,
hukuken yok eder ama hâsıl olan boşluğa kendisi geçip oturamaz. Aksi halde yargı organı idarenin yerine
geçmiş olur ki bu da kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı düşer. Hüküm vermek yargının, bu hüküm
doğrultusunda işlem tesis etmek idarenin görev ve işlevidir. Ancak idare, işlemini tamamen yargı kararına
uygun tesis etmek zorundadır.8ptal kararının geçmişe yürüdüğü büyük önem taşımaktadır. "İptal davasına konu olan bir işlem
ve karar Danıştay'ca iptal edildiği tarihten değil, idarece tesis edildiği tarihten itibaren kalkmış sayılır."9
İdareye makul bir
süre içinde iptal kararına uygun bir karar almazsa Danıştay hukuk devletine aykırı bir hal ve
ağır bir kusur saymakta ve ilgiliyi idari karar alsaydı elde edeceği menfaati tazminat olarak
hükmetmektedir. 7 BALTA Tahsin Bekir, İdare Hukuku, Ankara: A.Ü.S.B.F.Y., 1960, Seri No:12, sahife 327İptal davalarının kararlarının yerine getirilmesi tam yargı davalarındaki kadar kolay değildir.
İptal davasına konu edilen idari işlemlerin uygulanması birbirinden çok farklılık arz etmektedirler. Yargı
yerlerince verilen kararların hukuksal niteliği ve iptal kararlarının yerine getirilmesi görevinin genellikle
işlemi iptal edilen idari kuruluşa gönderilmesi, iptal kararlarının yerine getirilmesini güçleştirmektedir. İptal kararlarının yerine getirilmesi, iptale konu olan idari işlemin niteliğine göre değişik durumlar
göstermektedir.
Kimi
durumlarda bireysel işlemlerin iptali de kendiliğinden sonuçlar doğurur. Örneğin kamulaştırma
kararının, işten el çektirme ya da Devlet Memurları Kanununa göre, görevden uzaklaştırmanın iptali
kendiliğinden sonuç doğurur; iptal kararının yerine getirilmesi için yönetimin herhangi bir işlem
yapmasına gerek yoktur. Disiplin cezalarının iptalinde de durum aynıdır. Görevden uzaklaştırılan memurun, iptal kararı üzerine göreve başlamasına, yönetimce engel olunması, yeni bir yönetsel işlem
niteliğindedir, buna karşı da dava yollarına başvurma olanağı vardır.
Atama işleminin iptali halinde memura yapılan ödemeler geri alınamaz. Zira maaş hizmetin
karşılığıdır. Bu sonuç iptal kararından etkilenmez. Yine atama işleminin iptali halinde hizmet geçerli
olur. İlgili fiilen çalıştığından başka bir şart aranmadan hizmetin geçerli sayılması gerekir.26
İptal kararı, hukuki etkisini kendiliğinden doğurmasına rağmen fiili etkisini her zaman
kendiliğinden doğurmaz. İptal kararının uygulanması için idarenin bir takım işlem ve eylemlerde
bulunması gerekir. Bu durumlarda idarenin ilgiliye işlemin artık hukuk âleminden kalktığını ve
faaliyetine devam edebileceğini bildirmesi gerekir.28Aynı Nitelikteki Karar Alınmasını Engellemeyen İptal Kararları
Kimi durumlarda iptal kararı üzerine, idare aynı sonucu sağlayan yeni bir karar alabilir. Eğer
idari işlem yetki, biçim gibi noktalardan iptal edilmiş ise, idare bu gibi hukuka aykırılık durumlarını
gidererek aynı sonucu doğuran yeni bir karar alabilir. Hemen eklemek gerekir ki bu yeni karar alındığı
tarihten itibaren geçerli olur. Etki bakımından bu yeni karar iptal edilmiş olan eski kararın alındığı tarihe
kadar geriye yürümez.
Değişik bir durumda ise; bazı iptal kararları üzerine idarenin, kararda belirtilen esaslara uyarak
yeni bir işlem tesis etmesi zorunludur. Örneğin yapı izni verilmemesi yolundaki işlem iptal edilince
idarenin, yürürlükteki mevzuata uygun olarak ruhsat vermesi gerekir. Bu yargı kararının izin yerine
geçmeyeceği kuralının sonucudur.31
İptal kararının ilerisi için de etki doğurması İdare Hukuku esaslarındandır. Ancak bu durum,
idarenin işlemi iptal olunduktan sonra, aynı konuda bir daha işlem yapılamayacağı anlamına gelmez.
Örneğin emeklilik işlemi iptal edilen bir kişinin bir daha emekliliğe sevk edilemeyeceği, görevden alma
işlemi iptal edilince, ilgilinin bir daha görevden alınamayacağı düşünülemez. Şartları gerçekleştiğinde bu
işlemler yapılabilir.32Yetki ve biçimle ilgili sakatlıklar nedeniyle iptallerine karar verilen idari işlemler için ilgili
idarelerin iptal kararının ışığında sağlıklı idari işlemler oluşturmalarına hiçbir engel yoktur. Bunu
yapmak bir bakıma idarenin görevidir ve ancak bu şekilde verilen iptal kararının uygulanmış olduğundan
söz edilebilir.
|
|
 |
|
|
|
|